29 Eylül 2013 Pazar

Tanrı Olup Fütursuzca İnsanların Hayatlarına Dalmak

Hiç tanımadığınız birinin hayatına dahil oldunuz mu bir anlığına? Tam ağzınızı açıp birşey iki kelime edecekken o an geçip gidiverdi mi yanı başınızdan? Hani çok sevdiğiniz birine birşey söyleyecek olursunuz da fırsatınız olmaz hiç ve bir de içten içe onu bir daha göremeyecek olduğunuzu bilmenin acısını da ekleyin buna; söyleyemediğiniz o sözler nasıl da yakar içinizi. Hiç yaşamadınız mı böyle birşey? Ben yaşadım, hem de bir kitap boyunca.

Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü tam da böyle anlarla dolu bir kitap. Kısacık kısacık pek çok hikayeden oluşuyor, sondaki görece uzun soluklu öyküyü saymazsak eğer. Hikayeler pek de bilmediğimiz, duymadığımız, televizyonda görünce bazen kanalı değiştirdiğimiz bir bölümünde geçiyor dünyanın genelde. Hayatlarına pek de alışık olmadığımız insanların hikayelerini okuyoruz; onlarla yaşıyor, onlarla duygulanıyor, onlarla şaşırıyoruz; tam ağzımızı açıp iki kelam edecekken bitiveriyor hikaye.

Başka insanların yaşamlarına böylesine dahi kurgularla ziyaretler yapmak kitabın tek marifeti değil. İsrail doğumlu bir yazar Etgar Keret ve okurken bunu da hissettiriyor size. Yazarı kuşatmış İsrail havasını hissediyorsunuz ama bu defa II. Dünya Savaşı filmlerindeki Yahudileri görmüyorsunuz; gerçek, kanlı canlı bir İsrail insan profili çiziyor Keret. Kapıları dünyanın geri kalanına pek de açık olmayan bir ülkenin kapısını aralayıp içeriye bir göz atma imkanı sunuyor okuyucuya.

Benim en çok ilgimi çeken bir diğer şey de Keret'in din ve din ögelerini yorumlayışı oldu. Hayatın bu ögeler tarafından ne denli çevrilmiş olduğunu, onların bilinçaltına, belki biz istemesek de, nasıl yerleştiğini gösteriyor. Kitaptaki hikayelerin neredeyse yarısı dini bir öge içeriyor ancak bunlar kesinlikle bizim duyup gördüğümüz biçimde işlenmemiş. Kutsal olmaktan son derece uzak, son derece insani, adeta insan elinden çıkmış gibi. Belki de Keret'in alttan alta vermeye çalıştığı mesaj bu. Üç dinin de kutsal saydığı bir şehre sahip bir ülkede doğup büyümenin verdiği bir ayırdına varış bu, ya da tam tersi.

Kitaptaki öykülerden favorim ise herşeyiyle beni sarsan "Son Bir Öykü ve Tamam". Bu kısımda spoiler vermemek için söyleyebileceğim tek şey var: Klasik bir konunun bu kadar farklı ve bu kadar insani işlendiği olmamıştır herhalde daha önce. Bir de nedense bana José Saramago'nun Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş romanını anımsattı tuhaf bir şekilde ki aslında ikisinin de birbiriyle alakası yok.

Bir diğer favorimse kitabın son öyküsü "Borular". Ama bu kez kendimi tutmayacağım, direkt yazıvereceğim sonunu, hem de en sonunu zira bu son iki paragraf insanı allak bullak etmeye yetiyor:

"Cennet'in hayatlarını iyilik yapmaya adamışların yeri olduğunu sanırdım, ama öyle değilmiş. Tanrı böyle bir karar vermeyecek kadar merhametli ve müşfik. Cennet dünyada gerçekten mutlu olamayanların yeri. Bana buraya kendilerini öldürerek gelenlerin hayatlarını tekrar yaşamaları için dünyaya geri gönderildiklerini söylediler, çünkü ilk seferinde hoşnut kalmamaları ikinci seferinde de uyum sağlayamayacakları anlamına gelmiyor. Ama gerçekten uyum sağlayamayanların sonunda geldikleri yer burası. Hepsi değişik yollardan gelmişler Cennet'e.

Buraya Bermuda Şeytan Üçgeni'nin bir noktasında uçağa takla attırarak gelen pilotlar var. Mutfaklarındaki dolaplara girerek gelen ev kadınları var. Sırf içlerine girip buraya gelebilmek için uzayda topolojik bölümler keşfeden matematikçiler var. Şayet orada çok mutsuzsanız ve birileri size ciddi bir algı sorununuz olduğunu söylüyorsa, buraya gelmek için kendi yolunuzu bulmak zorundasınız. Bulursanız lütfen bir deste iskambil kağıdı getirin, çünkü misketten gına geldi."

Misket olayını anlamak için kitabı okuyunuz.

Erymnys



Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü
Etgar Keret
Çeviren: Avi Pardo
Siren Yayınları, 147 sayfa

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aklınızda ne varsa ortaya dökmekte sakınca görmeyiniz. Şu an sınırları içinde bulunmakta olduğunuz blogda Düşünce Özgürlüğü hakimdir.