Dünya tarihinin en aceleye getirilmemesi gereken kitabını
aceleyle okudum bitirdim geçenlerde: Godot’yu Beklerken. Her daim okunacaklar
listesinin en üstlerinde olup bir türlü okuyamadıklarımdan.
Aceleyle iki günde bitiriverdim Godot’yu, sonra da pişman
oldum bu yaptığıma. Bitirince önce muhteşem bir şey okumuş olduğumu fark ettim,
ama muhteşemliği neresindeydi pek de çözemedim zira hepi topu beş karakterin
olduğu, çoğu zaman karakterlerin ne dediklerini bile anlamadığım bir tiyatroydu
okuduğum. Semboller öyle karışıktı ki, en azından benim için, ne düşünsem,
karakterlere, diyaloglara ne anlam yüklesem o yöne kayıyordu oyun. İlk defa bu
kadar karmaşık bir sembolizmle karşılaşmıştım, beynim karma karışık
imgelemlerle dolup taşıyordu.
Baştan başlamak gerek anlatmaya yoksa yine karma karışık
olacak her şey.
Vladimir ve Estragon, namı diğer bekleyenler. Oyun
boyunca Vladimir ve Estragon’un iki gün boyunca Godot’yu beklemelerine şahit
oluyoruz. Sadece bir ağacın olduğu bomboş bir arazide(Mekansızlığı mı
simgeliyor bu?) bir türlü gelmek bilmeyen Godot’yu beklerler. Neden? Çünkü
Godot bir nevi kurtuluştur onlar için, cevapları onlara verebilecek, onları bu
hayattan çekip kurtarabilecek olandır. Peki Vladimir ve Estragon limdir
aslında, neyi sembolize ederler? Birinin habire çizmesiyle, diğerinin de
şapkasıyla oynayıp durmasının bir anlamı var mıdır? Vardır elbet ama ben pek
çıkamadım işin içinden. Açıkçası ilk aklıma gelen toplumun farklı kesimlerini,
eğitimli ve eğitimsiz diyebiliriz kısaca, anlattığı. Bu farklı kesimleri
simgeleyen iki kişi aynı amaç uğruna, birlikte Godot’yu bekliyorlar. Godot öyle
biri ki toplumun farklı kesimleri için aynı şeyi ifade ediyor, kurtuluşu
simgeliyor. Kitap üzerine başka eleştiri ya da yazılar okumadığımdan ne kadar
haklıyım bilmiyorum. Beckett kesinlikle bunu anlatmak istememiş de olabilir
tabi, bu sadece bende oluşan ilk izlenim diyeyim.
Diğer iki karakter de Pozzo ve Lucky. Bu kısma hiç girmek
istemiyorum zira hiçbir halt anlamadım bu ikisinden. Sadece Vladimir ve
Estragon’un beklemeleri boyunca kafalarını meşgul ediyorlar ki bu da bana
hayatta sürekli gerçekleşmesini umduğumuz(hani olur ya bazen, bir şeyleri
sürekli erteleriz hayatta, şu olsun ondan sonra yaparız, bu bitsin ondan sonra
gideriz, Godot gelsin ondan sonra yaşamaya devam ederiz, gibi) şeyleri
beklerken yaptığımız anlamsız hareketleri anımsattı, aslında bir şey
yapmadığımızı, boş boş beklerken hayatımızı tükettiğimizi, ne beklediğimiz şeyi
elde edebildiğimizi ne de onu beklediğimiz sırada başka bir şeyi
başarabildiğimizi.
Son olarak da çocuk. Çocuklar için umuttur, gelecektir,
derler ya; oyunda da aynen böyle. Nereden çıktığını anlamadığımız bir velet iki
günün sonunda da beliriyor ve Godot’nun o gün gelemediğini ertesi gün mutlaka
geleceğini müjdeliyor Vladimir ve Estragon’a. O ikisi de, el mahkum, beklemeye
devam ediyorlar o gün, bir sonraki gün, bir sonraki gün, bir sonraki gün…
Godot’nun geleceği umudunu kaybetmiyorlar asla çünkü Godot onlara haber göndermiş,
o gün gelemeyeceğini fakat ertesi gün mutlaka ama mutlaka geleceğini
söylemiştir, öyleyse gelecektir Godot, neden gelmesin, “Geleceğim.” demiştir
bir kere.
Umut, insanoğlunun acı çekmeye devam etmesinin yegane
nedenidir.
“Gidelim.”
“Gidemeyiz.”
“Neden?”
“Godot’yu bekliyoruz.”
“Doğru.”
Erymnys
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Aklınızda ne varsa ortaya dökmekte sakınca görmeyiniz. Şu an sınırları içinde bulunmakta olduğunuz blogda Düşünce Özgürlüğü hakimdir.